Sinop Tarihi Cezaevi Müzesi

admin
|

Sinop’a her gittiğimde ziyaret ettiğim bir müzedir Tarihi Sinop Cezaevi. 1996 yılına kadar aktif olarak kullanılan, 1999 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından müzeye çevrilerek ziyarete açılan, fakat geçmişi bir hayli öncesine dayanan ürkütücü bir yapıdır.

Tarihi Sinop Cezaevi’nin özellikleri nelerdir?

Şu an cezaevi, Osmanlı donanmasının en büyük tersanelerinden birinin yerinde, iç kısımda yer alıyor. Günümüze kadar kalenin çeşitli yerlerine toplamda 11 adet burç yaptırılmış ve bu burçlara çeşitli komutanların isimleri verilmiş.

Deniz tarafında kalan burçlar 22 metre, diğer burçlar ise 18 metre yüksekliğinde ve gardiyanların rahatça gezebilmeleri için 3 metre genişliğinde.

1887 yılından beri cezaevi olarak kullanılan yapıda revir, psikolog, diş hekimi, doktor ve dahiliye gibi idare odaların dışında mahkumların kaldığı 3 kısım bulunuyor.

Hapishanenin genelinde, büyükleri 50 kişilik, küçükleri ise 10-12 kişilik olan toplam 36 koğuş yer alıyor. Mahkumlar bu koğuşlara götürülürken, güvenlik sebebiyle 7 demir kapı geçerek yattıkları yere ulaşıyorlar.

Bunların yanında deniz seviyesinde olan, nem ve rutubetten neredeyse nefes alınamayan 21 adet tek kişilik disiplin hücresi de var burada.

-96-+96Mahkumlar, birbirlerine zarar verdikleri zaman bu hücrelere kapatılıyorlarmış. Ceza süreleri boyunca kuru ekmek ile beslenen bu mahkumlar hiç ışık görmüyorlarmış.

Sinop Cezaevi, burayı ele geçiren hükümdarlar tarafından sürekli olarak eklemeler yapılarak bugünkü halini almış.

İlk olarak MÖ 2000 yılında Gaskalılar adı verilen bir topluluk tarafından kurulmuş olan yapı, sonraları Grek, Pontus, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde sürekli olarak el değiştirmiş.

Yapıda bulunan ve İç Kale adı verilen kısım, 1214 yılında Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus tarafından kuzey güney yönünde paralel bir sur ekleyerek oluşmuş. Enine örülen bir duvar ile de ikiye bölünerek 9.500 metrekarelik cezaevinin kullanım alanı ortaya çıkmış.

Sinop Cezaevi Aralik
Sinop Cezaevi Avlu

Müzenin girişinde karşınıza çıkan ilk yapı zindandır. Cezaevindeki iç isyanlarda, mahkumların geçici olarak burada tutulması için kullanılırmış. Yiyecek olarak sadece kuru ekmek olan ve ışık görmeyen zindanda sadece bir tuvalet ve 80 kilo ağırlığında prangalar bulunuyor.

Hepsine olmasa da, zindana giren çoğu mahkumun boynuna ve bileklere takılırmış bu prangaları ve hem içeride, hem de dışarı çıktığında ceza süresi bitene kadar bunlarla yaşamak zorundaymış. Zindana girebiliyorsunuz ve girdiğinizde tuvaleti de prangaları da görebiliyorsunuz.

Sinop Cezaevi Zindan Demirleri
Sinop Cezaevi Zindanı
Sinop Cezaevi Hucre
Sinop Cezaevi Tek Kişilik Hücreler

Cezaevinde bulunan tek kişilik hücrelerde sadece, yerden birkaç santim yüksekliğinde taştan bir tuvalet var. Karadeniz’in sert dalgaları tuvalet deliklerinin tersine akmasına sebep olurmuş.

Bu nedenle de dize kadar su içerisinde durmak zorunda kaldıkları zamanlar olurmuş mahkumların. Kibritlerin bile nem yüzünden yanmadığı bu cezaevinde çürümeye bırakılırmış mahkumlar.

Kuru ekmek ile yaşamını sürdürmeye çalışan hücre cezasındaki mahkumlar, ekmeklerini bu su birikintilerinde yaşayan fareler ile paylaşmak zorunda kalırmış. Çünkü bilirlermiş ki, aç fareler kendilerine musallet olurmuş.

Sinop Cezaevi Kapilari
Sinop Cezaevi Merdivenleri

İç Kale’nin kuzey kısmına 1939 yılında 2 katlı ve 9 koğuşlu yeni bir taş bina yapılmış. Çocuk Cezaevi olarak kullanılan bu yapının yan tarafında eski hurda bir araç görünür.

Çürümeye yüz tutan 1968 model BMC kapalı kasa mahkum aracı, mahkumların nakil durumları için kullanılırdı. Ancak günümüzde bu eski aracın yerinde, aynı aracın yenilenmiş hali bulunuyor.

Sinop Cezaevi Cocuk Islah Araci Eski Hali
Sinop Cezaevi Cocuk Islah Mutfak

Seyyahlara konu olmuş Sinop Cezaevi. Evliya Çelebi, 1568 yılındaki belgelerinde renkli ve bir o kadar da abartılı üslubuyla Sinop Cezaevi’ni şu şekilde kaleme almış:

Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkum kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar.

Türkiye’de ilk kez Sinop Cezaevi’nde, mahkumların sanata yönlendirilmesini sağlayan atölyeler kurulmuş. Mahkumlar, bu atölyelerde hazırladıkları eserleri satarak kendilerine gelir elde etmişler.

Sinop Cezaevi Atolye
Sinop Cezaevi Koguslari

Sinop Cezaevi’nde yatan ünlüler ve hikayeleri

Bildiğimiz, sevdiğimiz bazı türkülerin, hikayelerin çıkış noktasıdır Sinop Cezaevi. Dilimize dolanan, sanatçılardan dinlediğimiz bazı şarkıların altında Sabahattin Ali’nin imzası bulunur.

Konya’da Atatürk’ü yeren bir konuşma yaptığı için tutuklanan ve 1932 yılında Sinop Cezaevi’ne gönderilen Sabahattin Ali burada 9 ay kalmış ve Cumhuriyet’in 10. yıldönümünde gerçekleştirilen genel aftan yararlanarak çıkmış.

9 ay içinde yazdığı eserlerden Hapishane Şarkısı serisi dillerden dillere dolanır durur. Can Yücel’in Türk Edebiyatı’nın ilk devrimci ve gerçekçi şairi olarak tanımladığı Sabahattin Ali’nin, bildiğimiz bir şiiri olan ve aynı zamanda Sinop Cezaevi şarkısı olarak bilinen Aldırma Gönül, diğer adıyla Hapishane Şarkısı V, dizeleri burada yazılmış. Bir diğeri Ahmet Kaya’nın seslendirdiği Geçmiyor Günler’dir.

Dışarda deli dalgalar, gelip duvarları yalar, beni bu sesler oyalar, aldırma gönül aldırma. – Sabahattin Ali

Mahkumluk süresi sonunda Sabahattin Ali’den, aklanması için bir şiir yazılması istenmiş. Şair Sabahattin Ali’nin Atatürk sevgisini konu alan şiirinin ismi ise Benim Aşkım.

Bu şiirden sonra Sabahattin Ali yazıya yönelmiş. Ünlü yazılarından Duvar yazısı, Sabahattin Ali’nin mutlaka okumanız gereken, hapishanedeki duyguları kaleme aldığı yazısıdır.

Uzun zamanlar deniz kenarında ve surlar içindeki bir hapishanede kaldım. Kalın duvarlara vuran suların sesi taş odalarda çınlar ve uzak yolculuklara çağırırdı. Tüylerinden sular damlayarak surların arkasından yükseliveren deniz kuşları demir parmaklıklara hayretle gözlerini kırparak bakarlar ve hemen uzaklaşırlardı.

Bir mahpusu dünya ile hiç alakası olmayan bir zindana kapamak ona en büyük iyiliği yapmaktır. Onu en çok yere vuran şey, hürriyetin elle tutulacak kadar yakınında bulunmak, aynı zamanda ondan ne kadar uzak olduğunu bilmektir. On adım ötede en büyük hürriyetlere götüren denizi dinlemek ve sonra aradaki kalın kale duvarlarına gözleri dikerek bakmaya, denizi yalnız muhayyilede görmeye mecbur kalmak az azap mıdır? Bahçede insanın ayakucuna inerek ekmek kırıntılarını toplayan ve aynı hürriyetsiz topraklarda sağa sola adım atan bir kurşun bir kanat vuruşuyla bu duvarları aşarak serbestliklerle kucaklaşmaya gittiğini görmektense, nefes almaktan başka hürriyeti hatırlatacak hiçbir şey bulunmayan bir yerde kapanmak daha iyi değil midir?

Fakat benim kaldığım hapishanede her şey, her ses, hürriyeti gözlerin önüne kadar getirmek, sonra birdenbire çekip götürmek için yapılmış gibiydi. Surların üstünde büyüyen ufak ağaçlar, yosunlu taşlardan aşağı sarkan sarı çiçekler bir bahar havası içinde eli kolu bağlı olmanın bütün acılarını içime dökerdi. Uçsuz bucaksız gökte bir kuğu gibi ağır ağır yüzen küçük beyaz bulutlar benden bir tek teselliyi, unutmayı alırlardı.

Ve burada konuşulan şeyler hep eskiye, dışarıya ait şeylerdi. Sanki hiç kimse buraya girdikten sonra yaşamıyor, yahut hafızası bunu zapt etmiyordu. Buradaki hayattan bahsetmek lazım gelince de o kadar isteksiz anlatılırdı ki, insanda, söyleyene azap veren bu şeyleri susturmak arzusu uyanırdı.

Sinop Cezaevi’nde yatan ünlüler Sabahattin Ali ile sınırlı değil. Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Kerim Korcan, Ruhi Su, Burhan Felek, Zekeriya Sertel de Sinop’ta yatmış olan ünlüler arasında.

Sinop Cezaevi’nin duvarları büyük ve kalın. Duvarların yapımında kullanılan malzemeler her telden çalıyor. Özellikle Roma ve Bizans dönemindeki yapıların sütunları, kaideleri, duvarları alınıp, cezaevinin duvarlarının yapımında kullanıldığı açıkça belli.

Sinop Cezaevi Duvarlari Roma Bizans
Cezaevinin Roma ve Bizans kalıntılarıyla yapılmış duvarları

Duvarların avlusunda bulunan büyük bir dut ağacının hikayesini de öğrenmek gerekiyor. 1959 yılında, idama mahkum olan Hüseyin Pehlivanoğlu tarafından dikilen ağaç bir teselli ağacı olmuş zamanla. Umudun simgesi olan ağaç, bugün sıcak Sinop günlerinde altında serinleyecek kadar büyük bir ağaç olmuş.

Bu dut ağacı büyüdüğü zaman 20 sene, 30 sene, 50 sene sonra neyse kaç yıl sonra olursa olsun, büyüdüğü zaman buraya gelen mahkumlar diyecekler ki; Bu dut ağacını diken kişi idamdan kurtulmuş, müebbet cezaya çarptırılmış. Müebbet cezayı da bitirmiş çıkmış buradan diyecekler. Bu şekilde teselli kaynağı olacak onlar için. Ben bunu düşünüyorum, daha ümidimi yitirmedim. Ben bir gün çıkacağım buradan. hiç ümidimi yitirmedim.

Sinop Cezaevi Teselli Agaci
Sinop Cezaevi Isci Noktalari

Cezaevinin 20 metrelik surlarından kaçmak kolay değil. Ama Sinop Cezaevi’nden kaçanlar da olmuş. Bunlardan biri Türkiye Komünist Partisi’nin ilk başkanı Mustafa Suphi. Nasıl kaçtığı bilinmese de, bir grup arkadaşı ile birlikte tekne ile Rusya’ya kaçtığı bilgisi mevcut.

İdam mahkumu Emin Aladağ ise, cezaevine ayakkabısının içinde kıl testere sokarak kaçma girişiminde bulunmuş. Gardiyanlara, tesbih yapıp satmak istediğini, bu nedenle kendisinin ip ve boncuk gibi malzemelere ihtiyacı olduğunu söylemiş.

Ardından iplerin çürük olduğunu belirterek, onları onarmak için balmumunun temin edilmesini sağlamış. Fakat bu balmumunu, parmaklıkları keserken ses çıkarmasını engellemek için kullanmış.

Bir yıl boyunca bu şekilde avluya bakan pencerenin parmaklıklarını kesmiş. Bir gece, gardiyanların yokluğundan faydalanarak 10 metrelik duvarı, oyuklara taktığı tahta kaşıklara basarak aşmış, denize atlamış ve ortadan kaybolmuş.

Ancak açlığa dayanamayıp ekmek istemek için bir evin kapısını çaldığında, ekmek istediği kişi polis çıkmış ve yakalanmış. Kaçması yeni bir davanın açılmasına neden olmuş.

Davalar uzamış, davası olan birinin de idam edilmesi yasak olduğundan müebbet hapis cezasına çarptırılan Emin Aladağ, 74 affından faydalanarak, 78 yılında tahliye olmuş.

Sinop Cezaevi Kapi
Sinop Cezaevi Adalet Mulkun Temelidir

Halk tarafından çok sevilen, fakirlere dokunmayıp zenginin malını fakirlere veren Rizeli Sandıkçı Şükrü de Sinop Cezaevi mahkumları arasında. Bir düğünde kardeşinin karnından bıçak ile yaralandığını duyması üzerine olay yerine gitmiş ve kardeşini yaralayan Abdi Ağa’yı oracıkta vurmuş.

Jandarmalar Şükrü’yü tutuklamışlar ve hapishaneye atmışlar. Şükrü’nün yokluğunda Karısı Fadime’ye göz koyan Rüstem Ağa, Fadime’yi kendisiyle evlenmeye zorlamış. Bu haberi alan Şükrü, Sinop Cezaevi’ndeyken surlardan denize atlamış ve Rizeli kayıkçılar tarafından Rize’ye kadar götürülmüş.

Kendisini dünyanın hükümdarı ilan etmiş. Ancak zenginlerden birinin Şükrü’yü ihbar etmesi üzerine Trabzon valisi, Şükrü’nün zamanında ölümden kurtardığı kolcu başı Varilcioğlu Sadık ile birlikte yaklaşık 500 süvariyi Sandıkçı Şükrü’nün bulunduğu yere göndermiş.

Pusuya düşen Sandıkçı teslim olduğu halde Varilcioğlu tarafından para için sırtından vurularak öldürülmüş. İşte Sandıkçı Şükrü’nün bu hikayesi, sözleri yine Sabahattin Ali’ye ait olan çok iyi bildiğimiz bir şarkının hikayesidir, Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz.

Sinop Cezaevi Sinop’ta gezilecek yerler listesinde ilk sıralarda yer almalı mutlaka. Adeta bir film platosu edasıyla, döneminde halinin bozulmadan, olduğu gibi durması senaristlerin ve yönetmenlerin de burada film çekmesine vesile olmuş.

Sinop Cezaevi’nde çekilen filmler ve diziler arasında Pardon, Firar, Tatar Ramazan, İdam, Parmaklıklar Ardında gibi yapımlar bulunuyor. Hatta Parmaklıklar Ardında’nın çekildiği koğuşun eşyalarını olduğu gibi görmek mümkün cezaevinde.

Sinop Cezaevi nerede ve nasıl gidilir?

Sinop’un iki kenarının birbirine en yakın olduğu yerde, Diyojen Heykeli’nin biraz ilerisinde bulunuyor. Sinop’un diğer ilçelerinden Sinop’un merkezine giden tüm minibüsler buradan geçerek merkeze iner. Bazen tadilata girebiliyor, gitmeden bir kontrol etmek gerekiyor.