Yoros Kalesi: Boğazın Sessiz Tanığı Olarak Tarih Yazan Duvarlar
Gözlerinizi kapatın ve kendinizi İstanbul’un o eşsiz silueti üzerinde, Beykoz’un yeşil tepelerine yaslanmış, efsanelerle örülü Yoros Kalesi’nde hayal edin. Zamanın ötesine geçiş yapan bir yolculuğa çıktığınızı düşünün, bu kalede birbirini kovalayan hikayelerin, savaşların, barışların ve sırların içinde kaybolun.
Yoros Kalesi veya dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin ağzından düşmeyen Yoros Castle olarak da bilinen bu gizemli yapı, adını nereden alır, “kutsal yer” mi demektir yoksa “dağ” mı? Her köşesi tarih fısıldayan bu eski Bizans yapıtının ardında yatan kalenin anlamı ve hikayeler, ziyaretçilerde derin bir merak uyandırıyor.
Boğazın en eski bekçilerinden biri olan bu kale, her taşında farklı bir devrin izlerini taşır ve ziyaretçilere çok daha fazlasını anlatmak için bekler. Peki, bu kalenin gizemli duvarları arasında saklanan tarih örtüsünü aralamaya hazır mısınız?
Anadolukavağı Kalesi’nin Tarihi Sırları
İstanbul’un Anadolu yakasında, Boğaz’ın maviliklerine nazır duran bir yapı, geçmişin sırlarını saklar: Anadolukavağı Kalesi. Bu kale, mistik bir hava içinde İmros Kalesi ile kardeş gibi, Boğaz’ın Karadeniz’e açılan kapısında nöbet tutar.
Boğaz’ın bu zarif koruyucuları, tarih boyunca denizciler için birer yol gösterici olmuş, kimi zaman da hükümranlık simgesi olarak göğüslerini savaşların rüzgarına siper etmişlerdir.
Yapının adıyla ilgili kulağa hoş gelen efsaneler fısıldanır etrafta. “Kutsal yer” anlamına gelen Hieron kelimesinden türediği düşünülse de, “dağ” anlamındaki “oros” kelimesinden gelmiş olabileceği de kuvvetle muhtemeldir. Belki de bu mütevazı yükseklikteki kale, adını gururla taşıdığı gibi, çevresine hakim tepelerin ardından alıyordur.
Genellikle bir Ceneviz yapısı olduğu düşünülse de, gerçekte durum daha farklıdır. Kule duvarlarına işlenmiş Grekçe kitabeler, kalenin aslında bir Bizans eseri olduğunu fısıldar. 14. yüzyılın kırık dökük sayfaları arasında ise kale, bir dönem Türkler’in eline geçer. Ancak bu, kısa süreli bir zaferdir, zira 1305’te fethedilen bu yapı, uzun süre Türk hakimiyetinde kalmaz.
Yüzyıllar boyunca, Karadeniz’in ticaret yolları üzerinde kontrol sahibi olan Cenevizliler, kaleyi yeniden ele geçirir. Bu ticaret yollarının ve denizlerin gizemli korsanları, kaleyi bir ticaret ve gözetleme noktası olarak kullanır.
Ancak, 14. yüzyılın sonlarına doğru, Osmanlılar’ın yükselen yıldızı bu eski yapıyı tekrar kendi gölgesine alır. Boğaziçi’nin Anadolu yakasına tamamen hakim olan bu yeni güç, kaleyi stratejik önemini koruyarak yeniden inşa eder.
Yoros Kalesi: Bir Zamanların Gözcüsü
Denizin tuzlu kokusunun karıştığı rüzgarlar, Yoros Kalesi’nin taşlarında hikayeler fısıldar. Burası, bir zamanlar denizcilerin güvenle yollarını buldukları, korsanların korkulu rüyalarının başladığı yerdir. Kalenin her bir taşı, geçmişte yaşanan savaşların, barışların ve ticaretin tanığıdır.
Zamanın dişlerine direnen bu yapı, şimdi turistlerin ve tarih meraklılarının ilgisini çeken, fotoğraf karelerinde sonsuzluğa uzanan bir siluet olarak karşımızda durur. Her bir ziyaretçi, bu antik duvarların arasında dolaşırken, denizden gelen hafif meltemin sesinde, belki de geçmişin yankılarını duyar.
Anadolukavağı’ndaki bu kale, sadece tarih kitaplarında değil, ziyaretçilerin gözünde de canlanan, İstanbul’un boğazındaki tarihin sessiz tanıklarından biri olarak, hala gururla ayaktadır.
Yoros Kalesi’nin Geçmişten Günümüze Serüveni
Yoros Kalesi, adeta bir tarih mozaği gibi, çeşitli devletlerin egemenliği altında biçim değiştirmiş bir kaledir. Ceneviz hakimiyetinin kanıtlarından biri, 1831 yılında L. Sauli tarafından kale kapısının üzerinden kopyalanan Latince bir kitabedir. Bu kitabe, Vincenzo Lercari adlı bir Cenevizlinin kaleyi onardığına dair bilgiler içerir. Ancak tarih bölümünün okunamaz olması, kaleyle ilgili gizemi daha da artırır.
Osmanlı tarihinin önemli figürlerinden Yıldırım Bayezid, 1391 yılında Kocaeli üzerinden büyük bir güçle Yoros’a ulaşmış, buradan Yahşi Bey’i göndererek Şile Hisarı’nı ele geçirmiştir. Bu stratejik hamle, Bayezid’in Yoros Kalesi’ni bir üs olarak kullanmasının başlangıcı olur.
Daha sonrasında Güzelcehisar olarak da bilinen Anadolu Hisarı’nı inşa ettirir ki bu, Konstantinopolis’i fethetme hedefinin en kritik adımlarından biri olarak görülür. Kale çevresindeki ormanlık alanda, fethin hengamesinde şehit düşenler için bir şehitlik bulunur; burada dinlenenlerin ruhları, belki de hala bu antik taşların arasında dolaşır.
1399’da, Mareşal Boucicaut’un Karadeniz Boğazı’nda yaptığı bir akın sırasında, artık Türk kontrolündeki Yoros Kalesi’ne saldırma cesaretini bulamaz. Onun yerine kalenin eteklerindeki köyü yakıp çekilir.
1402’deki Ankara Savaşı sonrasında ise 1. Bayezid’in oğullarından Çelebi Mehmed, Bizans imparatorundan yardım talep ederken, kendisi Bursa’dan Yoros’a gelip burada konaklar. Bu olaylar, Yoros Kalesi’nin sadece bir savunma yapıtı olmadığını, aynı zamanda büyük siyasi oyunların da sahnelendiği bir mekan olduğunu gösterir.
Her bir taşında farklı bir devrin izini taşıyan Yoros Kalesi, tarihin derinliklerinden günümüze ulaşan, sessiz ama anlamlı bir geçmişe sahiptir. Bu kalenin surları, geçmişteki savaşçıların yankılarını bugün bile usulca fısıldar gibidir.
Yoros Kalesi’nin Tarihsel Seyri ve Restorasyon Çabaları
1391 ile 1414 yılları arasında Yoros Kalesi, Osmanlıların etkili yönetimi altında bir güç merkezi olarak ön plana çıkıyor. İspanya Kralı’nın elçisi Ruy Gonzales de Clavijo, Timur ile görüşmek üzere yola çıkarken Karadeniz üzerinden geçerken kaleyi “El Guirol de la Turquia” olarak adlandırır ve buranın bakımlı olduğunu, bir Türk garnizonu tarafından işletildiğini kaydeder.
Bu dönemde, karşı kıyıda harap bir kaleyle kontrast oluşturan bu etkileyici yapı, boğazın kontrolü için kritik bir noktada yer alıyor. Clavijo’nun aktardığına göre, kale ile karşı kıyıdaki bir kule arasında bir zincir gerildiği söylentisi var, fakat bu zincir hiçbir zaman gözlemlenemiyor.
İstanbul’un Fethi ile birlikte Yoros Kalesi tam anlamıyla Osmanlı idaresine geçiyor. II. Bayezid döneminde, kale, Osmanlı Devleti’nin kıyı kalelerine yapılan genel bir onarım hamlesinin bir parçası olarak elden geçirilir. Bu süreçte kaleye Yoros Kalesi Mescidi adında bir ibadet yeri eklenir. Sonraları kale dizdarı Mehmed Ağa, buraya bir hamam yaptırır, böylece kale hem askeri hem de sosyal bir merkez haline gelir.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yer alan 28 Recep 984/1576 tarihli belgeye göre, kale, cami, çeşme ve hamamın onarıldığı kaydedilir. Alman seyyahı M. Heberer, 1580 civarında İstanbul’a yaptığı ziyarette kaleyi iyi durumda bulur ve seyahatnamesine kaleyi detaylı bir şekilde anlatan bir gravür ekler. 18. ve 19. yüzyıllar arasında Ermeni yazar P. Ğ. İnciciyan’ın yazılarına göre, Yoros Kalesi içinde canlı bir Türk mahallesi bulunurken, kaleyi koruyan 20 kişilik bir müfreze de dizdar idaresinde burada görev yapar.
2010 yılından itibaren Yoros Kalesi, geçmişin izlerini günümüze taşıyacak şekilde restore ediliyor. Bu önemli çalışmalar İstanbul Üniversitesi Yoros Kalesi Kazısı Başkanı Prof. Dr. Asnu Bilban Yalçın liderliğinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcisi Koray Aybek, arkeologlar ve sanat tarihçileri tarafından titizlikle sürdürülüyor.
Kapsamlı kazı ve restorasyon çabalarıyla Yoros Kalesi, tarihi dokusunu koruyarak gelecek nesillere aktarılacak. Bu çalışmalar, kaleyi sadece tarihi bir yapı olarak değil, aynı zamanda kültürel bir miras olarak da önemli kılıyor.
Sonuç
Yoros Kalesi, Beykoz’un büyülü atmosferinde, tarihin derinliklerine kök salmış, Yoros Castle olarak da anılan muazzam bir yapıdır. Kalenin anlamı üzerine düşünürken, bu muhteşem kalenin sadece görsel bir şölen olmadığını, aynı zamanda bir kültür ve tarih mirası olduğunu hatırlamak gerekir.